Konyaspor Kulüp Başkanı Ömer Korkmaz 6 aylık görev sürelerinde yaşadıkları zorlukları, Merhaba Gazetesi Spor Müdürü Ferhat Türkoğlu’na anlattı. Çok zor ve bir o kadar da kötü şartlarda göreve geldiklerini, 6 ay içerisinde inanılmaz yorulduğunu ifade ederek, kabus gibi geçen bir sezonu geride bıraktıklarını söyledi.
YARIM SEZONDAN KİTAP YAZACAK HİKAYE ÇIKAR
Görevde olduğunuz 6 ay boyunca neler yaşandı?
”Benim geçmiş yıllarda belki 5 yıldan fazla yöneticiliğim var. İnanın 6 ayda o 5 yıldaki görmediğim yorgunluğu zorluğu, stresi gördüm. Tabii maç maç anlatacak olsak bildiğiniz kitap yazılır.
Orada yaşananlar, oyuncularla olan diyaloglar, yönetimin içindeki yaşadığı duygular, Yani bunların hepsini maç maç anlatsak inanın yarım sezonluk bir maçtan koskoca yılların hikayesi gibi bir hikaye çıkar. Biz kendi bildiklerimizi yapmaya bir yerden başlamamız gerekiyordu aslında.
Biz yönetime çıktığımızda ilk toplantıda ben bütün yönetimdeki arkadaşlara sadece ilk başta şunları söyledim. Birinci konumuz şu olacak. Biz bu kulübün haklarını korumak için buradayız. Bu kulübü sürdürülebilir hale getireceğiz. Yani önümüze ne çıkarsa çıksın. Günün sonunda bu takım bir alt lige bile düşse yeniden çıkabilecek bir gücü olacak.”
NEREYE ELİMİZİ ATSAK ELİMİZDE KALAN BİR YAPI İLE KARŞILAŞTIK
Göreve geldiğinizde neyle karşılaştınız?
Bir kulüpte taraftar ne ister? Yıldız oyuncu olacak güzel oyun, bireysel oyuncu performansı ve başarı ister. Şimdi taraftar bunu ister. Sürdürülebilirlik, ekonomi ister. Devamlılık ister. Bunların hepsi de yönetimsel sorunlar aslında. Ama biz kulübe baktığımızda nereye atsak elimizde kalan bir organizasyon var her anlamda. Ama yönetimdeki ikinci konuştuğumuz konu şuydu, biz tabi ki camiaya kulak vereceğiz ama günün sonunda doğru bulduğumuz, Allah rızası için doğru olan şeyse, şartlar ne olursa olsun neyle karşılaşacağımızı düşünmeden doğru bildiğimizi, doğruya inandığımız doğruların peşinden gideceğimize dair yönetim kurulunda bir ortak anlaşmamız vardı. Bütün bu süreci de böyle götürmeye gayret ettik, işin doğrusu.
Hiç olmayacak işler, yani dışarıdan baktığınızda çok affedersiniz, bunlar bu işten anlamıyor, hiç bu işi yapamıyor denilen, kendim de dışarıda taraftar olsam bende aynı iyi şeyleri söylerim.
Çok zorlu bir süreçte göreve başlıyorsunuz. Önünüzde çok zorlu maçlar var. Takımın kalecisiyle santrforunu kadro dışı bırakıyorsunuz.
Yani bu dışarıdan baktığınızda, tırnak içinde söyleyeyim, bu adamlar da bilgi yok denilecek bir hareket. Ama bir ucundan başlamışsınız.
Orada yapacağınız bir şey yok. Yani bir çoğunluğa karşı haliyle bu bir hata gözüküyor.
Biz de dönem dönem kendimizi yargıladık, hata mı acaba diye ama bunların hepsi kulübün içinde bazı dengeleri yerine getirmek adınaydı.
ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN ASLA VAZGEÇMEDİK
Bu zorluklar içinde bazen özgüveninizi kaybettiğiniz anlar oldu mu?
Kulübün ekonomik yapısıyla birlikte, kulübün ödediği maaş bütçeleri karşılayabilecek bir organizasyon yoktu. Bütün sponsorluklar giderlere harcanmış, sezon başında bütün gelirler harcanmış böyle bir takım var. Hiçbir geliriniz kalmamış. Her ay 50 milyon lira paraya ihtiyaç duyan bir organizasyon içindesiniz. Hem 50 milyon ihtiyacınız var hem de geriden gelen borç sizi zorluyor. Tam anlamıyla çok büyük bir kaos var.
Zaten sağlıklı bir yapıda iyi düşünmeniz gereken, her tarafı sağlıksız, çürük bir ortamda sağlıklı düşünmeye gayret ediyorsunuz.
Mental olarak sürekli yıkıksınız, her an kulüpte para, borç alacaklılar, futbolcuların ihtarları, menajerlerin ihtarları o bu, bir yandan da bu kulübü Süper Lig’de tutmak adına bir hayal ve hedef var. Ama hiçbir zaman vazgeçmedik. Şartlar ne olursa olsun.
YÖNETİMİMİZİN EMEĞİNİ AZMİNİ FUTBOLCU GRUBUNA DA AKTARMAYA ÇALIŞTIK
Mental anlamda çökmüş bir ortamı nasıl toparladınız?
Net söyleyeyim, ilk defa Konyaspor’da benim yaşımın yettiği bu kadar güçlü, birbirine sarılan, birbirine omuz veren bir yönetim vardı. Her düştüğünüzde bir grup sizi kaldırdı yani.
Her düştüğünüzde bir grup, bazen genç grup kaldırdı, bazen tecrübeliler ekibi ayağa dikti.
Çok büyük bir dostluk oluştu. Zaten belki bizi diri tutan da aslında işin bu tarafıydı.
Birbirimizin yerine üzülen bir grup oluştu.
Devamında bu algıyı transfer sezonu bittikten sonra kendi içimizdeki algıyı oyuncu grubuna geçirmeye gayret ettik. Çünkü bizi kurtarabilecek tek bir şey sadece birlikte olmaktı. O hep bahsettiğimiz aile karakterini onlara geçirebilmekti. Bir maç sonunda oyuncu grubuyla bu konuşmayı kendim yaptım. “Sizi kendi yerime koyduğumda bizler sizin için yüzünüze bakılmaz insanlar gibi gözükebiliriz. Çünkü maaşlarınızı gününde yatıramıyoruz, size taahhütlerimizi yerine getiremiyoruz ama inanın bu bizi çok üzüyor. Sizin açınızdan baktığımızda böyle.
Biz kendi içimizden baktığımızda da yaptığımız fedakârlığı biliyoruz ve bunun yansımalarının size geçmediğini düşünüyoruz ki siz haklısınız. Biz her türlü size hak veriyoruz.
Biz size taahhütleri yerine getirmediğimiz sürece, biz kendi içimizde, kendi evimizde, arabamızı bile satsak size bu ışığı geçiremeyiz, bunun farkındayız.
Bizim stresimizi, algımızı sadece anlamanızı istiyorum ve bundan da sizden bir karşılık beklemiyor.
Fedakârlığımızı bilin,” diye bunu bir kere anlattım ve o günden sonra bu hissiyatın onlara da geçtiğini hissettim. Bizi kurtaran belki de bizi ligde tutan en büyük enerji belki de bu hissiyatı onlara da geçirmek oldu.
Birçok kulüp daha geriden maaş öderken son maçtan önce bile bu çocuklara bir maaş ödedik.
Yani yarın bir gün sözleşmesi bitecek çocuklar da dahil olmak üzere tüm grubun maaşlarını ödeyerek bir seviyeye geldik.
SADECE GALATASARAY MAÇI DEĞİL HER MAÇTA AYNI DUYGULARI YAŞADIK
Sezonun son maçından sonra döktüğünüz göz yaşları ve sevinciniz kameralara yansıdı. Bu bir duygu boşalması mıydı?
Şöyle bu gözyaşlarıyla alakalı 3-4 maçta bunlar bizde oldu. Ama bunların sebebi aslında şu, ortada inanılmaz bir emek var. Yanınızdaki insanların nelerden fedakarlık yaptığını, kendi işinden gücünden alıp koyan spora verdiğinin, Gecesiyle, gündüzüyle bir yerde durduğunu, o grubun verdiği emek benim üzerimdeki baskıyı, stresi, duygusallığı zirveye taşıyan bir atmosfer o haline geldi. Daha da kötüsü aslında şuydu, bizimle birlikte taraftarım ve Konyalı hemşerilerimizin bize karşı olan bir güvenini hissettik. Taraftar sahibinin artmasıyla, şehrin arkamızda geçip bizi desteklemesiyle çıkan ortam bizi daha büyük sorumluluk haline itti. Onların da artık sorumluluğu bizim üstümüzdeymiş gibi hissetmeye başladık. Konyaspor’a olan ilginin artması Bizim sorumluluğumuzu, o hassasiyetimizin üstüne bir tık daha fazla koymaya başladı.
Yani kendi içimizdeki emekten vazgeçtik, sanki onların emeğini de çalacakmışız gibi bir hissiyat oluşturdu. Yani maç kaybediyoruz, o duygusallıktan çıkamıyoruz. Maç kazanıyoruz, çıkamıyorsun.
Deplasmanda maç kaybediyorsun, kaldırım kenarına oturup üzülen bir grup haline geliyorsun.
Yani insanların yüzüne nasıl bakacağınıza dönüyor olay. Bir yandan kendi emeğine bakıyorsun, o ayrı. Derken tamamen duygu yoğunluğunda geçen bir ortam olmuştu aslında.
Ben yönetim kurulumuzun ilk toplantısında dedim ki “arkadaşlar aranızda en tecrübeli yöneticilik yapmış olan benim. Bu süreç bizim için şöyle geçer Önümüzdeki ilk maç çok önemlidir. Biter, sonraki çok önemli olur. Şuna eminim. Konyaspor için bu sezon hep bir tık üstüne koyan önemli maçlarla geçecek. Yani biz bu girdaptan matematiksel olarak çıkmadığımız sürece her maç bizim için çok önemli. İnanın öyle günler yaşayacaksınız ki şu maçı aldık mı bittik dediğinizde o maçı alamayacağız. Çünkü Allah bizi en zoruyla sınayacak sanki. Öyle hissediyorum yani. Galatasaray maçında inancımızı kaybetmekten ziyade o an duygularımızı da psikolojimizi de o an her şeyimizi kaybettik. Ne yaşadığımızı nasıl duygulardan geçtiğimizi tarif edemiyorum.”